30 Aralık 2025 tarihinde, İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerine yönelik saldırılarını sürdürdü. Yerel kaynakların aktardığı bilgilere göre, özellikle Refah ve Han Yunus kentlerinde yerleşim alanları hedef alındı. Bu saldırılarda çok sayıda bina, ağır bombardımanlar sonucu tamamen yıkıldı. Gazze'deki sivil halkın üzerine düşen tehlike, her geçen gün artarak devam ediyor. Gazze'nin yoğun nüfuslu bölgelerinde gerçekleştirilen bu saldırılar, bölgedeki insani durumu daha da ağırlaştırmakta.

Saldırılar, Gazze'nin güneyindeki Refah kentinin yanı sıra, Han Yunus ve Deyr el-Belah bölgelerinde yoğunlaşmış durumda. Deyr el-Belah'ta İsrail ordusunun işgali altındaki noktalar yoğun bombardımanla hedef alındı. Yerel sağlık yetkililerinin verilerine göre, ateşkesin yürürlüğe girmesinden bu yana, 418 sivilin yaşamını yitirdiği, 1141 kişinin ise yaralandığı bildiriliyor. Bu durum, bölgedeki insani krizin derinleşmesine neden oluyor. Gazze'de sağlık hizmetleri, artan yaralı sayısı ve sınırlı kaynaklar nedeniyle büyük bir tehdit altındadır. Hastaneler, bombardımanlar sonucu yıkılan binalar ve artan hasta sayısı karşısında kapasite aşımına uğramakta ve bu da tedaviye erişimi zorlaştırmaktadır.

Gazze'deki çatışmaların geçmişi, uzun bir süreye dayanıyor. 10 Ekim 2025'te yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasına rağmen, İsrail ordusu bu anlaşmayı sürekli ihlal ediyor. Savaşın kökleri, Filistin ve İsrail arasındaki tarihsel anlaşmazlıklara kadar uzanıyor. Her iki tarafın da geçmişte yaşadığı travmalar, günümüzdeki çatışmaları daha da derinleştiriyor ve çözüm arayışlarını zorlaştırıyor. Bu bağlamda, taraflar arasındaki güvensizlik ve düşmanlık duyguları, barış müzakerelerini karmaşık hale getiriyor.

Saldırıların temel sebeplerinden biri, İsrail'in güvenlik endişeleri ve Hamas'ın varlığına karşı duyduğu tehdit. Ancak, bu tür saldırıların sadece askeri bir strateji değil, aynı zamanda psikolojik bir savaş olarak da değerlendirildiğini belirtiyor uzmanlar. Sivil halk üzerindeki bu tür baskılar, bölgede kalıcı bir barış sağlamanın önündeki en büyük engellerden biri olarak görülüyor. Özellikle kadınlar ve çocuklar, bu çatışmalardan en çok etkilenen gruplar arasında yer alıyor. Çocuklar, yaşadıkları travmalar nedeniyle uzun süreli psikolojik etkilerle karşı karşıya kalırken, kadınların da ailelerini geçindirme konusunda ciddi zorluklar yaşadığı gözlemleniyor.

Saldırıların toplumsal etkileri, sadece Gazze ile sınırlı kalmayıp, tüm Orta Doğu'yu etkileyen bir dalga yaratıyor. Filistinlilerin maruz kaldığı şiddet, bölgedeki diğer ülkelerde de huzursuzluk ve kargaşaya yol açabilir. Ekonomik olarak da, savaşın yarattığı yıkım, Gazze'nin yeniden inşası için gereken finansman kaynaklarını büyük ölçüde tüketecek. Bölgede işsizlik oranlarının artması ve temel ihtiyaçların karşılanamaması, sosyal huzursuzlukları tetikleyen unsurlar arasında yer alıyor. Bu durum, sadece Gazze'yi değil, aynı zamanda komşu ülkelerde de mülteci krizine yol açabilir.

Uluslararası arenada, benzer durumlar geçmişte de yaşanmıştı. Örneğin, Suriye'deki iç savaş sırasında yaşananlar, sivillerin maruz kaldığı saldırıları ve insani krizi gözler önüne seriyor. Ancak, bu tür durumların uluslararası topluluk tarafından yeterince ciddiye alınmadığı ve kalıcı çözümlerin üretilmediği görülüyor. Birçok ülke, çatışmanın çözümü konusunda etkili adımlar atmaktan kaçınmakta, bu da durumu daha da karmaşık hale getirmektedir. BM gibi uluslararası kuruluşların, bu çatışma konusunda daha aktif bir rol üstlenmeleri gerektiği vurgulanmaktadır.

Bölgedeki insani durum, sadece savaşın doğrudan etkilediği kişilerle sınırlı kalmıyor. Çatışmalar, uluslararası kamuoyunda da büyük yankı uyandırmakta ve birçok sivil toplum kuruluşu, Gazze'deki durumu gözler önüne sermek için farkındalık kampanyaları yürütmekte. Bu bağlamda, sosyal medya platformları üzerinden yapılan paylaşımlar, dünya genelindeki insanları bilgilendirme işlevi görmekte. Ancak, bu tür duyarlılıkların, kalıcı bir çözüm üretme konusunda ne kadar etkili olacağı belirsizliğini koruyor.

Sonuç olarak, Gazze'deki saldırıların artması, bölgedeki barış umutlarını her geçen gün zayıflatıyor. Ateşkes anlaşmasının ihlalleri ve sivil kayıpların artması, uluslararası toplumun bu meseleye daha fazla dikkat etmesi gerektiğini gösteriyor. Gelecekte, barışın sağlanabilmesi için daha etkin ve kalıcı çözümlerin üretilmesi elzem hale geliyor. Barış çabalarının sürdürülebilir olması için, tarafların birbirlerine yönelik güven duygusunu yeniden tesis etmeleri ve geçmişteki acıların üstesinden gelerek, ortak bir gelecek inşa etmeleri gerekiyor. Bu süreç, elbette kolay olmayacak; ancak, kalıcı bir barış için atılacak her adım, bölgedeki insanların hayatlarını iyileştirmek adına bir umut ışığı olabilir.

Bu analiz, aşağıdaki kaynaklardan derlenen bilgiler ışığında hazırlanmıştır:

  • TRT Haber