31 Aralık 2025 tarihi itibarıyla İsrail'in Lübnan'ın güneyine yönelik topçu saldırıları devam ediyor. Tel Aviv yönetimi, 27 Kasım 2024'te taraflar arasında sağlanan ateşkes anlaşmasına rağmen, bu bölgelere yönelik saldırılarını artırmış durumda. Saldırılar, Lübnan'ın Nebatiye bölgesindeki Yarun beldesinin çevresine ve Ayta eş-Şab ile Ramiş beldeleri arasındaki alanlara odaklanıyor. Lübnan resmi ajansı, saldırıların aralıklarla gerçekleştirildiğini ve henüz can kaybı ya da yaralanma durumlarına ilişkin bir açıklama yapılmadığını bildirdi. Ancak, gözlemciler ve yerel kaynaklar, bu saldırıların sıklaştığını ve hedeflerin genellikle sivil alanlar olduğunu belirtiyor.
İsrail'in Lübnan'a yönelik saldırılarının kökeni, 8 Ekim 2023 tarihinde başlayan bir dizi çatışmaya kadar uzanıyor. Ekim 2023'te başlayan bu saldırılar, Eylül 2024 itibarıyla geniş çaplı bir savaşa dönüşerek, 4 binden fazla insanın hayatını kaybetmesine ve 17 bine yakın kişinin yaralanmasına yol açtı. Bu süreçte, iki ülke arasında yapılan ateşkes anlaşması, uzun süreli bir barış umudunu taşırken, İsrail'in bu anlaşmayı defalarca ihlal etmesi, bölgedeki gerilimi artırdı. Savaşın başlangıcındaki kıvılcım, uzun yıllardır devam eden sınır anlaşmazlıkları ve siyasi gerginlikler olarak gösteriliyor. Üstelik, bu çatışmaların daha derin kökleri bulunmakta; tarihsel olarak, 1948’den bu yana süregelen Filistin meselesi ve Lübnan iç savaşı gibi olaylar, mevcut durumun şekillenmesinde önemli rol oynamıştır.
Ateşkesin ihlali konusunda yapılan güncel veriler oldukça çarpıcı. Lübnan Sağlık Bakanlığı, 27 Kasım 2024 ile 20 Kasım 2025 tarihleri arasında, İsrail'in düzenlediği saldırılar sonucunda 331 kişinin yaşamını yitirdiğini ve 945 kişinin yaralandığını açıkladı. Bu rakamlar, bölgede sivil halkın ne denli büyük bir tehdit altında olduğunu ortaya koymaktadır. Özellikle sivil altyapının hedef alınması, uluslararası kamuoyunda da ciddi tepkilere yol açmaktadır. Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası insan hakları örgütleri, bu tür saldırıların savaş suçları kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini savunuyor. Sivil alanların hedef alınması, uluslararası hukukun da ihlali anlamına geliyor ve bu durum, İsrail'in uluslararası ilişkilerdeki imajını olumsuz etkiliyor.
Uzmanlar, bu tür saldırıların, bölgedeki istikrarı daha da bozduğunu belirtiyor. Savaşın yarattığı derin izler ve insan kayıpları, hem psikolojik hem de sosyal açıdan büyük bir travma yaratmış durumda. Bu tür olayların sürekli tekrarlanması, halk arasında güvensizlik ve korku ortamını beslerken, aynı zamanda bölgedeki insani durumu da daha da kötüleştiriyor. Psikologlar, savaşın etkisi altındaki bireylerin ve toplulukların, uzun yıllar boyunca travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi sorunlar yaşayabileceklerini ifade ediyor. Çocuklar bu süreçte en çok etkilenen gruplardan biri olurken, eğitim sisteminin aksaması ve sağlık hizmetlerinin yetersiz kalması, gelecekteki nesiller üzerinde kalıcı izler bırakabilir.
Lübnan ile İsrail arasındaki bu çatışmalar, yalnızca iki ülke için değil, tüm Ortadoğu için büyük bir tehdit oluşturuyor. Geçmişte benzer çatışmaların yaşandığı bölgelerde, ateşkes anlaşmaları genellikle uzun süreli bir barış sağlamaktan çok uzak kalmıştır. Örneğin, Filistin-İsrail çatışmasında da sürekli olarak ateşkes ihlalleri yaşanmakta ve bu durum kalıcı bir çözümün önünde büyük bir engel teşkil etmektedir. Ortadoğu’daki güç dengeleri, bu tür çatışmaların devam etmesine zemin hazırlarken, uluslararası aktörlerin de bu süreçteki rolü tartışmalıdır. ABD, Rusya ve Avrupa Birliği gibi büyük güçler, bölgedeki barış çabalarına katkı sağlamak amacıyla çeşitli girişimlerde bulunsa da, bu çabaların etkili olup olmayacağı her zaman tartışma konusu olmuştur.
Sonuç olarak, İsrail'in Lübnan'a yönelik saldırılarının devam etmesi, bölgedeki çatışma dinamiklerini daha da karmaşık hale getiriyor. Gelecek dönemde, uluslararası toplumun bu ihlallere karşı nasıl bir tutum alacağı ve bölgede kalıcı bir barış sağlanıp sağlanamayacağı merak konusu. Sadece askeri değil, insani boyutlarıyla da ele alınması gereken bu sorun, uzun vadede hem Lübnan hem de İsrail için büyük bir tehdit oluşturmaya devam edecek gibi görünüyor. Bu bağlamda, uluslararası toplumun ve bölgesel aktörlerin, kalıcı bir çözüm için daha etkin ve somut adımlar atması gerektiği açıktır. Aksi takdirde, savaşın yaraları daha da derinleşecek ve bölgedeki insanlar için barış umudu giderek azalacaktır.
Bu analiz, aşağıdaki kaynaklardan derlenen bilgiler ışığında hazırlanmıştır:
- TRT Haber
Yorumlar
Toplulukla düşüncelerini paylaş
İlk yorumu sen yaz.