Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, sosyal medya platformlarından yaptığı paylaşımda Türkiye ekonomisinin son dönemdeki büyüme verilerine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Yılmaz, Türkiye ekonomisinin son üç çeyrekteki pozitif eğilimini sürdürdüğünü ve bu durumun küresel ve bölgesel olumsuz koşullara rağmen ekonominin dayanıklılığını gösterdiğini belirtti. Bu bağlamda Türkiye'nin siyasi istikrar ortamının ve öngörülebilir politikalarının büyüme performansını 21 çeyrek boyunca kesintisiz sürdürdüğünü vurguladı. Yılmaz'ın açıklamaları, ekonominin sağlıklı bir büyüme ivmesi kazandığını ve bu durumun sürdürülebilir olduğunu ortaya koyuyor.

2025 yılının üçüncü çeyreğinde Türkiye'nin gayri safi yurt içi hasılasının (GSYH), yıllık bazda yüzde 3,7 oranında büyüme gösterdiği dikkati çekti. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırıldığında, ekonominin yüzde 1,1'lik bir büyüme gerçekleştirdiği ifade edildi. Bu veriler, Türkiye ekonomisinin son üç çeyrek boyunca yaşadığı olumlu eğilimi daha da güçlendirdi. Yılmaz, 2025 yılı itibarıyla GSYH'nın dolar cinsinden 1,538 trilyon dolara ulaştığını, kişi başı milli gelirin ise yaklaşık 17 bin dolar seviyesine çıktığını açıkladı. Bu rakamlar, Türkiye'nin ekonomik büyüklüğünün artışını ve ekonomik dinamiklerini gözler önüne seriyor.

Büyüme rakamlarının detaylarına bakıldığında, hizmetler sektörü başta olmak üzere sanayi ve inşaat alanlarındaki olumlu gelişmeler ön plana çıkıyor. Özellikle inşaat sektöründeki yüzde 13,9 oranındaki büyüme dikkat çekiyor. Makine ve teçhizat yatırımlarının yüzde 11,3 oranında artış göstermesi, yatırımcıların ekonomideki dinamizme olan güvenini ortaya koyuyor. Yılmaz, bu tür yatırımların, firmaların daha verimli üretim yapısına geçişini desteklediğini ve dolayısıyla ekonominin sürdürülebilirliğine katkı sağladığını belirtti. Bu veriler, Türkiye'nin yatırım ikliminin giderek iyileştiğini gözler önüne seriyor.

Üretim açısından değerlendirildiğinde, sanayi sektörünün büyüme oranı yüzde 6,5 olarak kaydedilirken, inşaat dâhil hizmetler sektörü de yüzde 4,6'lık bir büyüme gösterdi. Ancak tarım sektöründe, bu yıl yaşanan zirai don ve kuraklık gibi olumsuz hava koşulları nedeniyle yüzde 12,7 oranında bir negatif büyüme kaydedildi. Bu durum, tarım sektörünün karşılaştığı zorlukları ve dış etkenlerin ekonomiye etkisini gözler önüne seriyor. Yılmaz, bu olumsuz durumların, genel büyüme verileri üzerinde sınırlı bir etki yarattığını ifade etti.

2025 yılı üçüncü çeyrek verileri, toplam tüketim büyümesinin yüzde 4,2 olarak kaydedildiğini gösteriyor. Ayrıca sabit sermaye yatırımları da yüzde 11,7 oranında güçlü bir artış gösterdi. Ancak kamu tüketiminde sadece yüzde 0,8'lik oldukça sınırlı bir artış gerçekleşti. Net mal ve hizmet ihracatının büyümeyi aşağı yönlü etkilediği belirtiliyor. Yılmaz, bu oranların enflasyonla mücadele kapsamında aldıkları kararların bir yansıması olduğunu ifade ederek, mali disiplinin önemine dikkat çekti. Bu veriler, Türkiye'nin ekonomisini güçlü tutma çabalarının somut birer göstergesi.

Yılmaz, üçüncü çeyrek verilerinin, dengeli büyüme modeline uygun olarak ekonominin dirençli yapısını ve sürdürülebilir büyüme hedeflerine kararlılıkla ilerlemesini sağladığını belirtti. 2025 yılının ilk dokuz ayında GSYH’nın yüzde 3,7 oranında büyüdüğünü ve iç talebin büyümeye katkısının 4,8 puan olarak kaydedildiğini aktardı. Ancak yılın son çeyreğinde dışsal koşulların talep üzerindeki geçici ivmeyi azaltmasıyla birlikte büyüme kompozisyonunun daha dengeli bir seyir izlemesi bekleniyor. Bu durum, Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir büyüme hedeflerine ulaşma yönündeki kararlılığını göstermektedir.

Sonuç olarak, Türkiye'nin uyguladığı makroekonomik istikrar ve yapısal dönüşüm adımları, ekonominin dayanıklılığını artırmakta ve çeşitli testlerden başarıyla geçmektedir. Orta Vadeli Program dahilinde belirlenen hedefler ve politikalar doğrultusunda, Türkiye'nin ekonomik büyüme hedeflerine ulaşacağına dair inanç oldukça yüksek. Yılmaz, yatırımı, üretimi ve ihracatı artırmayı odak belirleyen politikaların kararlılıkla uygulanmaya devam edeceğini belirtti. Tüm bu faktörler, Türkiye ekonomisinin gelecekteki potansiyelini ve dayanıklılığını destekleyen unsurlar olarak öne çıkıyor.