Sudan, Afrika'nın kalbinde yer alan stratejik öneme sahip bir ülke olarak, son iki yıldır devam eden çatışmalarla çalkalanıyor. Ülkenin başkenti Hartum da dahil olmak üzere birçok şehir, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte silah sesleri ve patlamalarla uyanıyor. Sudan Silahlı Kuvvetleri (SAF) ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki iktidar mücadelesi, sıradan vatandaşların yaşamını derinden etkileyen bir savaşın ortasında, büyük bir yıkım ve insani kriz yaratıyor. Peki, bu savaş neden bitmiyor?

Sudan'daki çatışmalar, yalnızca iki askeri gücün mücadelesinin ötesine geçmiş durumda. Savaş, bir yandan altın madenleri ve sınır geçişleri gibi ekonomik çıkarların, diğer yandan ise uluslararası güçlerin müdahalesinin etkisiyle karmaşık bir hale geldi. Bu durum, savaşın sürmesinin bir çıkar düzenine dönüştüğünü gösteriyor. İki taraf da savaşı sona erdirmek istemiyor; zira bu, güç dengesinin değişmesine ve kendi varlıklarını tehdit eden bir duruma yol açabilir.

Uluslararası kamuoyunda, bu çatışmanın "bitmiyor" algısı giderek güçleniyor. Savaşın başlangıcında yapılan değerlendirmeler, bugün de geçerliliğini koruyor: "Savaşan generallerin çatışmaları durdurmaya pek iştahı yok." Bu durum, Sudan'daki çatışmanın çözümünü karmaşık bir hale getiriyor, çünkü her iki taraf da savaşın bir varoluş mücadelesine dönüştüğünü düşünüyor.

Sudan'daki savaşın uzamasının en önemli nedenlerinden biri, çatışmanın kendi kendine finansman üretebilmesidir. Darfur ve çevresindeki bölgeler, yalnızca askeri mevziler değil, aynı zamanda önemli gelir kaynakları haline gelmiştir. Altın, bu savaşın görünmeyen yakıtı olarak öne çıkıyor. Her gün, savaşın sürdüğü her an, bu kaynakların sömürülmesiyle devam ediyor. Sudanlılar arasında sıkça söylenen bir cümle, "Savaş bitse, bazıları parasız kalacak" anlayışını yansıtıyor.

Bu durum, savaşın sona ermesini istemeyen güçlerin varlığını da gözler önüne seriyor. Uluslararası kuruluşlar, Sudan'daki insani krizin boyutunu vurgularken, savaşın finansman kaynaklarına yönelik baskıların artırılması gerektiğini dile getiriyor. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres’in, Sudan savaşının "kontrolden çıkma" tehlikesine dikkat çeken açıklamaları, savaşın artık kendi dinamiğiyle genişleyen bir krize dönüştüğünü de ortaya koyuyor.

Savaşın sürmesine katkı sağlayan bir diğer etmen, dış aktörlerin müdahalesidir. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, bu gerçeği özetlerken, Washington'un Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkelerle temas kurduğunu belirtmektedir. Bu ülkeler, silah tedarik hatları üzerinden Sudan'daki çatışmalara etki edebilecek önemli aktörlerdir. Bu nedenle, savaşın sona ermesi için dış aktörlerin de uzlaşması gerekmektedir. Ancak şu anki durumda, herkesin barış istemesi, barışın nasıl sağlanacağı konusunda çıkar çatışmalarına yol açmaktadır.

Sudan'daki çatışmanın uluslararası arenada yarattığı etki, yalnızca Sudan ile sınırlı kalmıyor. Kızıldeniz’in güvenliği, göç dalgaları ve sınır aşan milis hareketliliği gibi konular, Sudan’ı bölgesel aktörler için kritik bir mesele haline getiriyor. Bazı ülkeler, Sudan'daki düzensizliğin kendi güvenliklerini artıracak bir tampon bölge oluşturduğunu düşünürken, diğerleri için Sudan, stratejik bir pazarlık unsuru olarak öne çıkıyor.

Uzmanlar, Sudan'daki çatışmanın devam etmesinin, yalnızca bölgesel değil, uluslararası düzeyde de ciddi sonuçları olabileceğini belirtiyor. Bu tür çatışmalar, genellikle yerel ekonomilerin çökmesine, insani krizlerin derinleşmesine ve göç dalgalarının artmasına neden olmaktadır. Uzun vadede, savaşın uzaması, Sudan'ın uluslararası ilişkilerini de olumsuz yönde etkilemekte ve yabancı yatırımların ülkeye girişini engellemektedir.

Uluslararası sistemin Sudan'daki çatışmayı çözme kapasitesinin sınırlı olduğunu gösteren bir diğer unsur, uluslararası aktörlerin çatışmanın çözümüne yönelik yeterli bir irade göstermemesidir. 2023'te çizilen "generallerin çatışmayı bitirmeye isteksiz olduğu" tablosu, aslında uluslararası mekanizmaların bu isteksizliği aşamadığını göstermektedir.

Sudan'da ateşkes çağrıları, sıkça yapılan bir eylem olmasına rağmen, genellikle sahada karşılık bulmuyor. Bunun nedeni, sahadaki aktörlerin ateşkesi bir taktik olarak görmesi ve uluslararası mekanizmaların bu konuda etkili olamamasıdır. Rubino'nun belirttiği gibi, "silah sağlayan ülkeler" üzerindeki baskılar, bir çatışmasızlık penceresinin açılmasına yardımcı olabilir. Ancak bu da mevcut çıkar çatışmaları nedeniyle zor bir süreç olarak karşımıza çıkıyor.

Sonuç olarak, Sudan'daki çatışmalar, karmaşık bir güç dinamiği, ekonomik çıkarlar ve uluslararası müdahale ile şekilleniyor. Sudanlılar için bir barış masası mevcut olsa da, bu masayı çalıştıracak ortak bir irade ve strateji yok. Sudan, yalnızca bir iç mesele olmaktan çıkmış, bölgesel ve uluslararası ölçekte etkileri olan bir kriz haline gelmiştir. Gelecek, bu karmaşık durumu aşacak bir iradenin ortaya çıkıp çıkmayacağına bağlı görünüyor.