Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 12 Aralık 2025 tarihinde Norveç'in öncülüğünde hazırlanan bir karar tasarısını oyladı. Bu tasarı, 13 ülkenin desteğiyle sunulmuş olup, 139 ülke tarafından kabul edildi. Ancak, başta İsrail ve ABD olmak üzere 12 ülke "hayır" oyu kullanırken, 19 ülke ise çekimser kaldı. Türkiye de tasarıya "evet" oyu veren ülkeler arasında yer aldı. Bu karar, özellikle Filistin topraklarındaki insani durumun ciddiyetine dikkat çekmeyi amaçlıyor ve uluslararası toplumun bu konudaki sorumluluklarını yeniden gözden geçirmesine yol açıyor.
Kararın odak noktası, özellikle Gazze Şeridi'ndeki insani durumun vahimliği. Gazze, yıllardır süren çatışmalar, ekonomik ambargolar ve siyasi istikrarsızlık nedeniyle büyük bir insani krizle karşı karşıya. Oylama sonucunda, Uluslararası Adalet Divanı'nın (UAD) 2 Ekim 2025 tarihinde yaptığı danışma görüşü de memnuniyetle karşılandı. UAD, İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarındaki faaliyetleriyle ilgili yükümlülüklerine vurgu yaparak, bu topraklardaki nüfusun temel ihtiyaçlarının karşılanması gerektiğini belirtmişti. Bu bağlamda, BM'nin Gazze'ye insani yardımların girişine izin vermesi talep ediliyor.
İsrail'in, BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı'nın (UNRWA) insani yardım operasyonlarına engel olmaması gerektiği vurgulanıyor. Karar, uluslararası toplumun İsrail'in hukuk kapsamındaki yükümlülüklerine uymasını istemekte ve bu bağlamda üye devletlere Filistin sorunuyla ilgili işbirliği yapma çağrısı yapıyor. Ayrıca, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkının gerçekleştirilmesi konusunda destek talep ediliyor. Bu durum, Filistin halkının siyasi ve sosyal haklarının tanınmasının yanı sıra, uluslararası toplumun bu konuda ne kadar kararlı olduğunu da göstermektedir.
Bu karar, uluslararası arenada büyük bir yankı uyandırdı. Uzmanlar, bu tür kararların, işgal altındaki bölgelerde yaşayanların insani durumunu iyileştirmek amacıyla önemli bir adım olarak değerlendirildiğini belirtiyor. Ancak, kararın uygulamaya geçirilip geçirilmeyeceği konusunda soru işaretleri bulunuyor. Zira, geçmişte benzer kararların uygulanması çoğu zaman zorluklarla karşılaşmıştı. Örneğin, 2016 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, İsrail’in yerleşim politikalarını kınayan bir karar almıştı, ancak bu kararın uygulanması konusunda ciddi sıkıntılar yaşanmıştı.
Gazze'deki insani kriz, uzun yıllardır devam eden bir sorunun sonucudur. Bu bölgedeki toplumsal ve ekonomik sıkıntılar, savaşlar, ambargolar ve siyasi belirsizlikler gibi çeşitli faktörlerden kaynaklanmaktadır. Gazze Şeridi, 2007 yılından bu yana Hamas tarafından yönetilmektedir ve bu durum, bölgedeki insani durumu daha da karmaşık hale getirmiştir. Ekonomik ambargolar, Gazze'deki insanların günlük yaşamlarını etkileyen temel ihtiyaç maddelerine erişimlerini büyük ölçüde kısıtlamaktadır. Elektrik, su ve gıda gibi temel ihtiyaçların karşılanmasında yaşanan zorluklar, bölgedeki insani durumu daha da kötüleştirmektedir.
Uluslararası alandaki benzer durumlara bakıldığında, benzer kararların alındığı birçok örnek bulunmaktadır. Suriye'deki iç savaş sırasında da benzer insani yardım kararları alınmış ancak uygulamada ciddi sıkıntılar yaşanmıştır. Bu durum, uluslararası hukukun uygulanabilirliği ve etkili bir şekilde işleyişi konusunda önemli bir tartışma başlatmaktadır. Suriye'deki insani yardım taleplerine yanıt verilmesi noktasında, uluslararası toplumun ne kadar etkili olduğu sorgulanmaktadır. Bu tür durumlar, insani yardımların sadece siyasi bir araç olarak kullanılıp kullanılmadığı sorusunu gündeme getiriyor.
Sonuç olarak, BM Genel Kurulu'ndan çıkan bu karar, İsrail'in Filistin topraklarındaki insani durumun iyileştirilmesi için atılan bir adım olarak kaydedildi. Ancak, kararın hayata geçirilmesi için uluslararası toplumun gösterdiği işbirliği ve kararlılık büyük önem taşıyor. Uluslararası toplumun, bu tür insani yardım kararlarını yalnızca oylamakla kalmayıp, aynı zamanda uygulamaya geçirip geçiremeyeceği, gelecekteki gelişmeler açısından kritik bir öneme sahiptir.
Gelecek süreçte, bu kararın uygulanabilirliği ve etkileri, uluslararası ilişkilerde önemli bir gündem maddesi olmaya devam edecektir. Bu bağlamda, kararın uygulanması için tüm üye devletlerin katılımı ve işbirliği büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkının tanınması, uluslararası hukukun gereği olarak görülmekte ve bu hakka saygı gösterilmesi gerekliliği vurgulanmaktadır. Bu tür kararlar, uluslararası toplumun barış ve güvenliğin sağlanması konusundaki kararlılığını da yansıtmaktadır.
Bununla birlikte, kararın uygulanabilirliği konusunda hala belirsizlikler bulunmaktadır. Geçmişteki benzer durumların göz önünde bulundurulması, bu kararın hayata geçirilmesi sürecinde karşılaşılabilecek engellerin önceden tahmin edilmesini sağlayabilir. Bu nedenle, uluslararası toplumun, Filistin meselesine dair duyarlılığını artırarak, insani yardım konusunda daha etkili ve sürdürülebilir çözümler geliştirmesi gerekmektedir.
Bu analiz, aşağıdaki kaynaklardan derlenen bilgiler ışığında hazırlanmıştır:
- TRT Haber
Yorumlar
Toplulukla düşüncelerini paylaş
İlk yorumu sen yaz.